Albert Einstein, “arılar yeryüzünden kaybolursa insanın 4 yıl ömrü kalır” demiş. Onlar, bir arada uyum içerisinde yaşayan ve bir asker gibi disiplinli çalışan canlılar. Haklarında sayfalarca araştırmalar, akademik çalışmalar da barındırdıkları bir gerçek. Bu noktada Halil Ercan da uzun yıllardır kendini bu çalışmalara veren isimlerden biri.
18 yıllık araştırmalarını 5 yıl öncesinde bahçesinin yanındaki arazideki bir ağaca bir oğul atmasıyla yetiştiriciliğe dönüştürmüş. Bundan 2,5 sene önce de balın kalitesini arttıracak hepimizin kokusuna vurulduğu, kimimizin odamızın veya gardrobumuzun içinde minik keselerde tuttuğu, sakinleştirme özelliği de olan kremlerden parfüme, temizlik ürünlerinden kozmetiğe dünyanın gözdesi lavanta yetiştiriciliğini eklemiş.
Halil Ercan 18 yıl boyunca yaptığı araştırmalar ve incelediği makalelerden sonra 5 yıl önce uygulamaya geçerek arı yetiştiriciliğine adım attı. Ercan, bu işe başlamasını şu sözlerle anlattı:
“Uzun yıllar hangi iklim koşullarında hangi ırk arıların yetiştirilmesi gerektiği konusunda araştırmalar yaptım. 5 yıl önce bahçemin yanındaki araziye bir oğul attı. O esnada kızım Defne de yeni doğmuştu. Bunun bir işaret olduğunu düşünerek küçük bir kovan yaptım ve arıları oraya koydum. Yaklaşık 3 ay sonra kovan sayımı 5’e çıkardım. Sonra yavaş yavaş uygulamayı öğrendim ve 7 kovan, 10 kovan derken 2014-2015 sezonunu 13 kovanla kapattım. Ertesi sene bu rakam 20 oldu ve zaman içerisinde 45-50 kovana kadar çıktı. 50 kovanı hiç aşmadım ve aşmayacağim. Kızımın adını markam yaptım. Bu geçtiğimiz beş senenin son üç senesinde özellikle hasta insanlara doğal arı ürünleri üretmeye çalıştım. Diyabetik tip 1 ve tip 2, damar hastalıkları olan, kalp kapakcığında sorun olanlar, rahminde problem olan, yeme problemi olan çocuklar ve göğsünde enfeksiyon olan hastalara şifalı bir bal çıkarmaya çalıştım. Özellikle hipoglisemi ve hiperglisemi hastalarına önem verdim”.
“Ne kadar askerin varsa o kadar iyi”
Ercan bal üretimiyle ilgili sayısal rakamları da bizle paylaştı. “Ne kadar askerin varsa o kadar iyi bal demektir. Yani bize dışarıda çalışan asker, işçi arı lazım” diyen Ercan, 1 kilo bal için 22 milyon çiçek gerektiğini, bunun da ortalama çiçeğin türüne göre 17 milyon 554 defa sefer anlamına geldiğini ifade etti ve 3 litre çiçek nektarıdan 1 kilo bal elde edildiğini söyledi.
Halil Ercan ile ülkemizde arıcılığın durumu hakkında da konuştuk. Bir birlikleri olmasına rağmen, arıcılığın ne yazıkki Kıbrıs’ta tam anlamıyla desteklenmediğini söyleyen Ercan, birliğe kayıt olunduğu takdirde yıllık bir kovan için 20 TL destek alabildiklerini belirtti ve arıcılıkta giderlerin fazla olduğunu, 2 sene önce bir tahtanın fiyatının 22TL iken şu anda 57 TL’ye ulaştığını, kendiniz kesmediğiniz takdirde marangoza gittiğinizde işlemesi için para verildiğini, sonra boya atılması gerektiğini ve boyanın da çok pahalı olduğunu dile getirdi.
“Ne yapılabilinir”
Yeterli desteğin sağlanmamasından kaynaklı serzenişlerini dile getiren Ercan şu şekilde konuştu: “Robinia Akasya ağaçlarının mükemmel bir balı vardır. Ben kendim edinerek akasya ağacı diktim. Şu anda 10 aylıklar. Bu ağaçları parklara ektiğinizde çok hızlı bir şekilde yeşillik sağlarsınız. 10 kilometrelik bir alanda 1000 Akasya ağacı arılarımıza 20-25 kg bal ve polen olarak destek sağlayabilir. Bir diğer sorunumuz da büyük arıcıların yeni başlayan arıcılara olan ön yargıları. Şu anda bana hiç arıcılık tecrübesi olmayan bir arkadaşımız gelse seve seve arıcılığın en ince noktasına kadar göstermeye çalışırım. Çünkü ben inanırım ki benim yan komşumda kaliteli bir ürün olduğu zaman o mutlaka bana da yansır. Yan tarafımdaki insan arı isterse iyi arı veririm, eğitim isterse iyi eğitim vermeye çalışırım. Herkesin kısmeti ayrıdır.
Ercan Kıbrıs’ın florosı hakkında şu şekilde konustu. . “Kıbrıs’ın florası çok iyi. Flora dediğimiz çiçek çeşitliliğidir. Yapılan alan çalışmaları ve kendi gözlemlerimden söylenebilecek rakam yaklasik 650 türdür. Özellikle bahar ve yaz aylarında açan bir flora bu. Arının fizyolojisini bilirsen, iyi bir arı yönetimi yaparsan iyi bal alırsın, iyi polen üretirsin. Buda topluma kaliteli ürün olarak yansır”.
Son yıllarda dünya genelinde yapılan araştırmalar arı oranlarının düştüğünü gösteriyor. Ercan’a ülkemizde bu durumun nasıl olduğunu da sorduk. Arı oranlarındaki düşüşün en büyük sebebinin tarım ilaçları olduğunu, ülkemizde tarımın kent yakınlarında olmamasının bir avantaj olduğunu ve arı ölümlerinin görülmediğini söyleyen Ercan, bir dönem çam koza böceğine karşı helikopterle yapılan ilaçlamalar konusunda iyileştirmeler yapılıp ilacın değiştirildiğini, ilgili odalarla arıların ölümüne sebep olacak ilaçların kullanılmaması konusunda güzel bir çalışma yapıldığını ifade etti.
“En iyi verim 25 kilo”
Bal miktarları konusunda da değerlendirmelerde bulunan Ercan, ülkemizde kovan başına en iyi verimin 25 kg civarlarında olduğunu, Kıbrıs’ta yetecek üretimin var olduğunu ancak üretilmediğini, bunun yerine dışarıdan bal alımına yönelindiğini söyledi ve şu şekilde konuştu: “Bizim floramız güçlü, Kıbrıs’a güzel bal üretebiliriz. Etiketli markası olan üretici ürün azaldığında kavanoza girecek ürün arıyor. Bulamadığında da başka yöntemlere başvurabiliyor ve şeker şurubu ile ürün artırma yoluna gidebiliyor. Bizim en kötü yanımız teftişin yeterli düzeyde olmaması. Örneğin X bir üretici ürününü markete götürüyor ve o ürün market rafında kolayca teftiş edilmeden yer alabiliyor. Bunun bir kriterinin olması gerek. Bizde geniş çaplı analiz yapılamıyor ve laboratuvarımızın kapasitesi yeterli değil. Ben Belçika’ya ve Ordu’ya numune yolladım. Bir kavanoz numune balın tam teşekküllü analiz maliyeti 11 bin TL civarında olabiliyor. Içindeki küften tutun da ağır metallere, prolin ve diastaz miktarlarına kadar tüm parametrelere bakılmalı”.
Hepimizin bal seçerken aklındaki sorulardan biri de çam balı mı çiçek balı mı? Biz de Ercan ile bu konu üzerine konuştuk. Ülkemizde çam balının üretilmediğini ve çam balının nasıl üretildiğini çok az kişi tarafından bilindiğini dile getiren Ercan iki bal arasındaki farkı şu şekilde anlattı: “Çam balı aslında çamdan üretilmiyor. Çam balı bir tür böceğin dışkısından üretilir. Pamuklu koşnili diye bir böcek türü var. Küçücüktür, pamuk örer ve içinde binlerce üyesi vardır. İğne yapraklı çamlarımız vardır. Bu böcekler dilini bu ağaca batırır ve ağacın özsuyunu emerler. Arkalarından da bir sıvı olarak bunu çıkartırlar. Bu sıvı renksizdir ve basura diye adlandırılır. %20 protein ve %80 karbonhidrat ihtiva eder. Sabahın ilk saatlerinde gerçekleşen bu olay sırasında kokuyu alan arılar bu salgıyı içerisinde glikoz olduğu için toplamaya başlarlar. Bunu hemen arı kovanına getirirler ve içerisindeki suyu uçurduktan sonra Çam balı olarak hazır hale getirirler. Diğer ballara göre çok serttir ve rengi koyudur. Uzun süre kristelleşme olmaz. Tadı güzeldir fakat çiçeklerden edilmiş ballara göre daha az bir faydası vardır. Nisan ayından Ağustos ayına kadar elde edilebilir.
Peki çiçek balının ne farkı var? Bir çiçek ya dişidir ya erkek. Erkek olan çiçekler polen salgılarlar. Bu onların üreme organıdır. Kökü tüp şeklinde olanlar ise genelde dişidir ve tüpün dibinde bal özü bulunur. Örnek verecek olursak kekik ve lavanta çiçekleri bu formattadırlar. Arı bunları çok sever. Dişi çiçeğin nektaryumu vardır. Dünyada bal üretiminde taklit edilemeyen ve prolin diye adlandırılan aminoasit dişi çiçeğin salgıladığı nektarda bulunur. Arı çiçeğin içine dilini batırır balı toplar ve kolonisine götürür. Kolonide kesesi boş olan ilk arıya verir ve dışarıdaki işine devam eder. Çiçeğin nektaryumundan gelen nektar balın kalitesini ve miktarını belirlerken çiçeğin türüne ve çeşitliliğine göre değişkenlik gösterir. Çam balında bu olay olmadığı için kalite ve ekonomik değeri çiçek ballarina göre düşüktür.”
“Organik balda rapor sorun”
Balla ilgili merak edilenlerden biri de tüketicilerin seçim yaparken nelere dikkat etmesi gerektiği. Balın 3 noktada satışının yapıldığını söyleyen ve bunları marketler, organik ürün satan dükkanlar ve elden satış olarak ayıran Ercan, en önemli hususun güncel analiz raporu olduğunu ve tüketicinin bunu görmesi gerektiğini belirtti ve şöyle devam etti: “Mesela organik veya doğal bal ürettiğinizi söylüyorsunuz. Bir kilometre ileride terk edilmiş, arıcısı tarafından şeker şurubu ile besleme yapılmış veya bahar bakımlarında sentetik uygulama yapılmış bir kovan olabilir. Benim arım gidip o bölgede bulunan balı bana yağma yaparak taşıdı ve kovandaki petek gözlerine koydu. Ben iyi yapıyorum tamam ama nerede analiz? Nasıl ispat edeceğim? Ya da ileride bir restoran veya otel var. Buralarda açık büfe servisi var. Garson bazen büfeyi geç toplayabilir. Bu esnada arı marmelat veya tatlıların üzerine konar ve şurup alır. Kovanki arının yarısı dışarı çıksa her biri bir damlacık getirse bir günde benim bütün balıma şeker karışma olasılığı vardır. Yani birinci parametre analiz ve rapor olmalı. Kimse balın içeriğini labaratuvarlarda incelenmeden ispat edemez. Ikinci parametre düzenli teftiş, üçüncü parametre de bütün satış noktalarına şart koşulacak bal satış kriterleri olacaktır. Satıcılar üreticiden tam teşekküllü güncel bal analiz raporunu istemelidirler. Numune ise belli etik şartlarda tarafsız ve bilinçli bir şekilde alınmalıdır. Balın numenesini ben de bireysel olarak alıp analiz için labaratuvara yollayabilirim. Fakat bir kovanı kendime ayırmışımdır. Hiç şeker şurubu ve kimyasal kullanmam ve tamamen doğal bal olabilir. Bu kovandan numuneyi alıp yollarsam sonuç elbette olumlu çıkacaktır. Numuneyi 35 kovandan al, süz ve gönder bakalım o zaman sonuç ne çıkacak. Ben balımı marketlere vermiyorum. Elden adrese götürüp kendim teslim ediyorum. Şu anda yaklaşık 3 bin kadar ilk başta da belirttiğim üzere kronik rahatsızlıkları olan müşterim var. Ben onlara üretim yapıyorum. Sadece süzme değil karakovan da üretiyorum. Petekli, orjinal, el değmemiş bal. Kıbrıs’ta bunu yüksek boyutta yaptığımı düşünüyorum. Çünkü her yil ortalama 600 kg civarında üretiyorum. Arılar 1 kg karakovan bal üretebilmek için yaklaşık olarak 6,5 kg bal tüketmek zorundadırlar. Yani bal potansiyelinizi arıya yediriyorsunuz.”
Ercan, tüm bu yaşanan durumlardan ötürü ada içerisinde kontrollü denetim yapılması gerektiğini, bal numunelerinin uzman ve tarafsız bir heyet tarafından kontrollü bir şekilde yerinde almanın önemini ve tam teşekküllü bir labaratuvar kurulması gerektiğinin altını çizdi.
“Lavanta maceram 2.5 sene once başladı”
Halil Ercan tüm bu yoğunluğun içinde 2.5 sene önce başladığı lavanta yetiştiriciliği hakkında da bilgi verdi. Ercan, uzun süre kendi yaptığı araştırmaların neticesinde Denizli’deki bir üretici ile irtibata geçerek bu işe başlamış. Orman Dairesi ile görüşen Ercan, lavantanın kendilerine adaya getirilmesi için öneride bulunduğunu, onların da bu fikre sıcak bakarak günün sonunda 100 bin adet lavanta fidesinin adaya getirildigini belirtti. Lavanta konusunda ekimin çok önemli olduğunu, yanlış ekimler yapıldığı için bazen de susuz kaldığı için ada genelindeki birçok lavantanın tutmadığını söyleyen Ercan, kendisinin arıcılara vermek üzere fideler ürettiğini dile getirdi. Ercan; “Şu ana kadar 300-500 arası ürettim, 1000 tane daha köklendirme aşamasında. Bu yıl yaklaşık 20 bin tane daha fide üretmeyi düşünüyorum. Her arıcıya verirsek lavantayı arttırarak balın kalitesini de arttırırız.” dedi.
“Lavanta festivali projelerim arasında”
İntermedia süper A cinsi lavantanın 4 ay boyunca çiçekte kalan, çabuk çiçek açan ve arıcılıktaki potansiyelinin yüksek olduğunu söyleyen Ercan, üretimde toprağın çok etkili olduğunu, lavantanın kireçli ve gevşek toprak sevdiğini, Ph değerinin 6,5-8 arasında olması gerektiğini,
ülkemiz ikliminin buna çok uygun olduğunu ve Mart ile Ekim aylarının lavanta ekimi için ideal dönem olduğunu ifade etti. Ercan, lavanta ile ilgili hedeflerinin bulunduğunu bunun için öncelikle kendisine ait bir arazisinin olması gerektiğini sonrasında da üretimi artırarak adaya yaymak istediğini belirtti. Türkiye’de düzenlenen festivalleri ve turistik gezileri baz alan Ercan, bu yönde de projesi olduğunu, kendi arazisi olduğu zaman turizm firmalarıyla görüşerek bu arazilerin durak noktası yapılması yönünde çalışmalar gerçekleştireceğini dile getirdi.