Geçtiğimiz gün bir üniversitemizin gündemine oturan sahte diploma olayı, bu durumun tek katmanlı bir yapı olmadığını herkesin bal gibi bilmesine karşın KKTC üniversitelerinin ve akademisyenlerinin tümünü karalamaya kadar vardı. Dün sahte reçete olayının kapatılması için canlarını dişlerine takanlar, bugün ellerini ovuşturarak, KKTC eğitim sektörünü yerden yere vurmaya başladı.
Evet; Tüketmenin, insan kıymetini artırdığının sanıldığı dünyada kıymet için daha çok “götürme” yolları aranır oldu. Ne gariptir ki, karşı karşıya gibi görünen insan katmanları, bir süreçten sonra aynılaşma eğilimi gösterdi ve menfaatlerin yan yana getirdiği insan kalabalıkları, “çıkarlar” noktasında birleşti. Yeni oyunlar, yeni kurgular, yeni gündemler... Aslında bir şeyler ara ara deşifre olduğunu görüyoruz ama biz onu çözdüğümüzde “tüketenler” cenahı yeni olayların ilk perdesini çoktan açmış oluyor. Her taşın altını kaldırdığınızda gördüğünüz o yüzden aynı manzara.
***
Üniversite demişken; Hem çalışıp hem de doktora derslerine girmem çok çok zordu. Gazeteden koştura koştura çıkar, derslere yetişir, derse harcadığım zamanı da haftasonu gazeteye özel haberler yaparak telafi ederdim. Kendi bölümümde yüksek lisans ve doktora yaptığım için derslerim iyi olsa da aktif çalışırken doktora tezi yazmam mümkün değildi. (Medya çalışanları, bu işin 9’dan 5’e yapılacak iş olmadığını iyi bilir.) O yüzden de tez yazmak için gazetedeki “yazı işleri müdürlüğü” görevimden istifa etmek zorunda kalmış, bir yılı aşkın bir süre araştırma yaparak tezimi tamamlamıştım. (Çoğu kaynak elimde olduğu halde bir yılı aştı.) Şimdi de öğrencilerime “diplomayı nereden aldın” dedirtmemek için naçizane uğraşıyorum. Devamsızlığı çok olan öğrenciye denklik alacağında muharecetten ülkeye giriş çıkışlarının isteneceğini, eğitim döneminde KKTC’de olmayan kişilere denklik verilmeyeceğini, üniversitenin yüksek lise olmadığını, alan dersi olsun olmasın her dersin kişinin entelektüel tekamülüne harç koyduğunu anlatıyorum. Evet, mahkemeye giden olay, üstünü kapatılacak bir olay değil, lakin belirttiğim üzere, tüm KKTC üniversitelerinde mevcut durum yaşanıyor değil.
Konuya aklıselim yaklaşıp, sorunun çözümü minvalinde hareket eden, yazılar yazan arkadaşlarımı tenzih ederim ancak zaten rahatsız oldukları “KKTC” üniversitelerini dinamitleme noktasında hazır ayaklarına top gelmişken “bir gol de benden olsun” sevinciyle tüm emeklerimizi sıfırla çarpan slogancı zihniyete ne diyeyim bilmiyorum. Diyeceğim şu ki, şimdilik bir, -yarın birkaç olabilir- üniversiteden yola çıkarak tüm KKTC üniversitelerini karalamak, öğrencilerini başarısız, hocalarını yetersiz lanse etmek uzun vadede telafisi imkansız sorunlar olarak karşımıza çıkacak. O nedenle de, olayı “üniversiteler sorunu” olmaktan çıkarıp “genel ahlak”, “etik”, “dolandırıcılık” ve “görevi kötüye kullanma” başlığı altında değerlendirmemizin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Nasıl ki tüm eczacı ve doktorlarımız suçlu değildi, şimdi de tüm üniversite ve üniversite çalışanlarımız suçlu değil. Umarım, “Devlet” üstüne kalem çekerken, içtiği şarabın tadından, yediği yemeğin içine konan sostan 10 gün bahseden “modern zaman filozofları” bu yozlaşmaya, bu ahlaki çöküşe ilişkin de bir şeyler yazarlar.